All Episodes

June 23, 2024 15 mins

Bu bölümde Amerika'ya geldiğim ilk gün neler yaşadığımdan sizlere bahsedeceğim.

Bu yayınını Youtube üzerinden izleyebilir veya Patreon üzerinden bana destek olabilirsiniz.

⚙️ Bu bölümde kullandığım ekipmanlar ⚙️

➡️ Kamera: iPhone 14 Pro (4k, 30fps)

➡️ Mikrofon: DJI Mic 2

➡️ Tripod: Promaster 7050

➡️ Video ve Ses Düzenleme: Final Cut Pro

🎙️ Podcast Ekipmanlarım

📚 Favori Kitaplarım

Bir kahve ısmarla

Mark as Played
Transcript

Episode Transcript

Available transcripts are automatically generated. Complete accuracy is not guaranteed.
(00:00):
Evet, 3-2-1 kayıt hazırız.

(00:07):
Efendim, herkese merhabalar.
Bugün, San Diego'ya geldiğim Amerika'ya geldiğim ilk gün.
Neden pişman oldum?
Bununla ilgili bir yayın yapmak istiyorum.
Şimdi yanımda da kısar karışım var.
Damla Oda Güneş'in tadını çıkarıyor.
Manzara'nın tadını çıkarıyor.
Buraya da geldi. Keziyoruz bununla ilgili de ayrı bir seyahat etim izlerle ilgili de ayrı bir vlog çekiyorum zaten.

(00:34):
Şimdi aslında bunun bir clickbait, yani tıklama tuzağı olmadığını izah edebilmek adına ben yurt dışına gelmek isteyen insanların her zaman bir şans vermesinden yanayım.
Çünkü internette hep şöyle videolar oluyor.
Amerika'ya geldiğim başıma bu geldi, şu geldi, böyle oldu. İşte çok kötü şeyler yaşadığını gelmeyini izah etmeye çalışan şeyler olabiliyor.

(01:01):
Ben açıkçası böyle düşünmüyorum.
Eğer yurt dışına gelmek isteyen biri varsa bir şans versin derim.
Evet, geldiğim ilk gün pişman oldum.
Onu da nedenle açıklayacağım.
Şu an ben 2018 Mart'ta geldim.
6 yılım, 6,5 yılım geçti Amerika'da gayet temelim döndüm ama.
Geldiğim ilk gün baya bir pişmanlık yaşadım diyebilirim.

(01:24):
Bunun da ilk sebebi şuydu.
Ben buraya geldiğimde beni karşılayacak mesela kimse yoktu gerçekten.
Ben buraya bir, yani çıkayım, geldim, bir dili okuluna gideyim.
Gezerim, tozlarım, eğlenirim.
Hani böyle bunları düşünerek gelmiştim.
Bir uçak bileti aldım, çıktım.
Türkiye'den büyük bir heyecanla daha önce de yurt dışına çıkmamıştım.

(01:47):
Bir defa Türkiye'den çıkıp Amerika'ya geldim.
San Francisco'ya kadar bağlantılı uçuşum vardı, Türk Hava Yolları'yla.
İzmir'den İstanbul'u yaptım.
İstanbul'dan da San Francisco'ya indim.
Ama bana Türk Hava Yolları dedi ki, ben San Diego'ya gelecektim.
Şu anda da olduğum ser San Diego buraya gelecektim.
San Diego'ya direkt uçuş yoktu Türk Hava Yollarının.

(02:09):
Başka bir hava şirketine, hava yolu şirketine aktarma yapmam.
Balizlerimi alıp vermem gerekiyordu.
Ben indim.
Ben bunca yıl Türkiye'deken diyorum ki, benim İngilizcem var.
Öyle ya da böyle ben İngilizce konuşabiliyorum diyordum.
Şöyle bir şey oldu.
Kendimi çok güveniyordum.
Evet, kendimi gerçekten güveniyordum yani.

(02:30):
Çünkü Türkiye'de ben lisede İngilizce eğitim aldım.
Üniversitesi İngilizce Sanımına girdim, geçtim.
Bir daha hazırlık okudum, bölüm İngilizce okudum.
Hep İngilizce ben dizi filmi çok seyrederim hala da öyle.
Buraya geldim.
Geldim ilk gün, işte Balizleri aldım arada çok kısa bir süre var yani.
Bir saat içerisinde diğer uçağa bilmem lazım.

(02:50):
Ve işte Balizleri aldım.
Nereye geldim ben?
Neredeyim? Telefon attı nasıl olacak?
Nasıl çalışacak?
Bunları düşünürken şöyle bir şey oldu.
Dedim ki ya uçak kaçıyor.
Birine sorayım.
Baktım böyle siyahi bir amca yerleri siliyor.
Dedim ki ya bu herhalde burada çalışan biri.
Gideyim sorayım.
Adam bana bir anlatıyor işte.

(03:11):
Sağ dönün, sola dönün, Starbucks'ı göreceksin.
Bilmem ne.
Ben tamam dedim.
Anlamadım ama adamı.
Ben gittim, sola dönüm.
Adam arkam bağırıyor bana işte.
Sağ dön sağ.
Ben yani bir de diyorum ki adamı anladım.
Hiçbir şey anlamadım halbuki.
Ve uçağı kaçırıyordum.
Yani herkes uçağa binmiş.
Ben çünkü Balizleri nereden vereceğim acaba?

(03:33):
Bir adam geldi adam anlatıyor.
Baliz'i buradan vermen gerekiyor.
Ama ben anlamıyorum adamın ne dediğini.
Bir de telaş sinir stres bir anda İngilizce ile yüz yüze kaldım.
Neyse Baliz'i verdim, ettim.
Benim ismin falan anons ediyorlar yani San Francisco'la havaalanında.
Ondan sonra son dakika koştura koştura o havayolu şirketini buldum.
Girdim, uçaktaki herkes oturmuş yerleşmiş.

(03:56):
Hani kapı kapanıyor.
Kanter içinde geldim oturdum.
Dedim ki artık ne oluyorsa olsun sandıya göğe gidiyor zaten uçak.
Eğer gerekirse sandıya göğdeki havaalanında uyurum yani.
Uçak indi.
Geldim bir rahatladım.
Hemen internete bağlandım.
Neyle mi aradım dedim ki ben geldim.
Öyle ya tabii öyle.
O dönem 2018 yılında o biri Türkiye'deki App Store'dan indiremiyordunuz.

(04:18):
Ve buraya geldiğinizde ayarları değiştirmeniz gerekiyor.
Uber, Lyft, bunların hiçbirini indiremedim.
Böyle olunca taksiye bilmem gerekti.
Taksiye sordum, bindim.
Adresi de yatan filmlerdeki böyle elime yazdım.
Bilinize bir kağıda yazdım şu adresi diye.
Burada da çok güzel bir yurt tarzında bir yerde kaldım.
Hatta şu arkamdaki manzarada bile orası gözüküyor.

(04:39):
Dur da eğer video editlerken, düzenlerken görsem, tick diye gösteririm.
Sahile de çok yakın.
Bindim.
Adama dedim ki ya şu adres, hani bayağı turistin gezeceğiz.
Ben buraya gitmek istiyorum dedim.
Tamam dedi adam.
Google map'e yazdı.
Gidiyoruz.
Adam bende muhabbet ediyor.
Anlatıyor işte buradaki Bezmol maçından bir şey söylüyor.
Dün akşam kim march diyor.

(05:00):
Enbiyeyi izliyor musun falan?
Ben hiç anlamıyorum.
Evet kafa sallıyorum.
Bir iki kelimeyi yakalarsam yakalıyorum.
Sonra gecenin bir körü tabi.
Ben bayağı kör karanlıkta buraya geldim.
Adamın dediği adres burası.
Yani ben hala adım yüzüne bakıyorum yani.
Burası mı?
Evet diyor burası.
Şimdi şöyle bir şey oldu.

(05:21):
Türkiye'de gece her yerde sokak aydınlatması var.
Ama Amerika'da sokak aydınlatması yok.
Yani çok evlerin kendi aydınlatması var.
Bildiğiniz karanlık bir yer yani sokak.
Bir de yurt bina bana verdiler işte.
Ben bir şey yapıyorum.
30 numaralı bina da işte 30 46 mesela.
Orada kalmam lazım.

(05:43):
Ama 30 numara nerede?
Ben gelmene önce dedim ki ya ben dedim kesin bunu şey yaparım.
Hani giderim birine sorarım sokakta.
Bir görevli vardır biri vardır.
Kimse yok.
Elimde valizler zaten 24 saat uçmuşum.
Aktarmalar bilmem neler.
Uçağa kaçırma telaşı yaşamışım üstüne.
Kendisi macerayı çok sever.
Böyle oldu.

(06:05):
Bayağı bir macera oldu.
Geldim.
32 dolar mı ne tuttu?
Havalarından geldim yer.
Ben de de 50 dolar var.
Türkiye'den dolar yaptırmıştım.
Adam üstü şu kadarım çıkmadı falan öyle bir şey dedi.
Ben de şey demek isterim aslında.
8 dolar kalsın bana 10 ver.
Ben 10 okuya falan deyince böyle bir turist.
Adam paranın hepsini aldı.

(06:27):
Ben de bir şey de zaten.
Nasıl yeri bulacağım?
Ne yapacağım?
Bunun telaşında tamam.
Önemli değil.
Kapkaranlık.
Elimde 2 tane büyük valiz.
Laptop çantaları, sırt çantam.
O laptop çantası boğazım yırttı zaten taşımaktan.
O binaya bakıyorum.
Bu binaya bakıyorum.

(06:49):
Cep telefonun ışığı.
Ben de numaralar var ama hat yok.
Arayamıyorum kimseyi.
Saat gecenin 12.30'u.
Sokakta bir kişi yok.
Bu adres mi gerçekten?
Navigasyonu bakamıyorum.
İyice stres oldum.
En son bir valizleri bir yere attım.
Evsizim evsiz gelse, laptopum hep to.
Her şey alacak. Her şey attım bir köşeye.

(07:11):
Benim bu adresi bulmam lazım.
O binaya git.
Bu binaya git.
Baya uzaktı ama.
Bakayım hangi numara?
İşte 4. kat.
3. kat da bilmem ne odası.
Orayı da buldum.
Dedim ki, en azından valizleri yukarı çıkarayım.
En olmadı kapının önünde yatarım dedim.
Yani.

(07:33):
Valizleri de çıkardım.
Ölüyorum uykusuzluktan, yorgunluktan.
Asansör varmış.
Ben bilmeden merdivenlerle 3.
4. kat o büyük valizleri çıkardım.
O çantalar falan şuralarımı yırttı yani.
Kapıyı tık tık tık bir vurdum.
Açan yok.
Kapıyı gecenin.
2.30 oldu.
Sabah 2.30 saat.

(07:55):
Yani oda arkadaşım var.
Kapıyı bir daha tık tık tık vurdum.
Yok.
Dedim burada yatsam mı şöyle bir yere uzandım.
Bir valize kafamı koydum böyle.
Uyuyamıyor yani.
Uyumam. Düş almam lazım.
Ölüyorum yorgunluktan.
En son bambam vurdum yani.
Diğer ışıklar falan dayandı.
Herkesi uyandırdım.

(08:17):
Alman bir 2 kardeş.
İkiz kardeş vardı.
Oda arkadaş. Onlar bir odalı.
Bilmiyorum. Yok yok önemli değil dedim.
Ben o gece geldim.
Üstümü değiştim. Yatağa yattım.
Bir pişman oldum.
Gelir gelmez. Dedim ki efe oğlum sen ne yaptın.
Ne işin var burada?
Yer bilmezsin.
Yön bilmezsin. Dili bilmiyorsun.

(08:39):
Uçağı kaçırıyordun. Kayboldun.
Yani senin ne işin var burada?
Türkiye'de de ben karşı yakada ufak bir ofis açmıştım.
Ben elektrik mühendisiyim.
Yani orta hali bir hayatım vardı.
Ufak bir mütevazı bir araban vardı.
Arkadaşlarım zaten ben Sokya'da
kuşalarısında oralardı oturuyorum.
Oralarda yaşıyordum. Ailem orada.
Tatilimi yapıyordum.
Ufak tefek böyle işler alıyordum.

(09:01):
Kendi halimde yuvarlanıp gidiyordum.
Yani çok da şikayet edeceğim bir yaşamı yoktu açıkçası.
Ama buraya gelince dedim oğlum niye sen
bunları geride bıraktın?
Bir evim vardı. Evin bozdum.
İş yerim vardı. Kapattım iş yerimi.
Bir anda kendim burada bulunca
inanılmaz bir hüzün benim için mi kapladı.
Dedim ki ya sen çok büyük bir hata yaptın.
Dilini bilmiyorsun.
Yeryon bilmiyorsun. Nereye çıktın.

(09:23):
Kimseyi tanımıyorsun. Bir kişi dahil
tanımadan buraya geldim.
Çok büyük bir cesaret diyebilirim aslında.
Kayboldum. Adresi bulamadım.
Kendimi izah edemedim.
Sonra ertesi gün
sabah oldu kalktım.
Amerika'da bir dışarı çıktım.
Yürüyüş yaptım. Sağil kenarına indim hemen.
Bir çoban yurt aldım hatta.
İşte Hamdüluk'a'ya ben takip ediyordum zaten.

(09:45):
Geldim.
Onunla ilgili de ufacık bir dükkan var.
Gaz istasyonu var.
Yurdun dibinde orası var.
Girdim bir baktım çoban yurt var.
Dedim ki Vay be.
Bir Türk gerçekten buraya gelip Sandego'da
ufacık bir yerde ufacık bir gaz
istasyonun içerisinde üç yurt var.
Biri çoban idi.
Çoban yurdu aldım denedim.

(10:07):
Ondan sonra biraz daha içim o
şeyi geçmeye başladım.
Endişe. Ben ne yapıyorum?
Niye geldim buraya?
15 gün arabam yoktu.
Burada arabası yaşamak çok zor.
Gerçekten çok zor yani.
Sandego küçük bir yer her yerine
ulaşırsınız.
Ve Sandego çok doğru bir seçim oldu benim için.
Ama olumsuz yanlarından da bahsetmek lazım.

(10:29):
Sandego çok pahalı bir şehir.
Ama Kaliforniya'da bana sorarsınız şahsen.
Ben kuş adasında doğup büyümüş
biri olarak ben ufak kasabaları, ufak
tatil yerlerini çok severim.
Bana çok hitap ediyor.
O yüzden de ilk geldim. Ama burada çok güzel günler
geldim. 4,5 yıl burada kaldım.
Burada yaşadım.
Bugün de gezmeye geldik.
Los Angeles'ta. Şimdi çalışıyorum.

(10:51):
Bir firmada mühendislik yapmaya devam ediyorum.
Ama doğru seçim olduğunu düşünüyorum.
Eğer böyle dil okumuna geliyorsunuz,
çıkıyorsunuz hemen sahil her yer yakın.
15 gün ben bisiklet kiraladım.
Bu epler var. O epleri bir aylık kiralayabiliyorsunuz.
Biskleti nerede görürseniz
o markayı açabiliyorsunuz.
İptim geldim. Zaten dil okulu
saat 1'de bitiyor, 1,5'da bitiyor.
Havuzda vardı, oldum yerde.

(11:13):
Hemen kendimi havuz atıyordum.
Akşam üstü sahilde bir yürüyüş yapıyordum.
Yavaş yavaş adapte olmaya başladım.
Dilim biraz daha üstüne gitmeye başladım.
Ama burası
dediğim gibi paylaşımlı bir yerde kalıyordum
ve kira oldukça pahalıydı. Denize de
yakın diye.
Ardından bir ev buldum.
Diğer Türk öğrencilerle de tanıştım.
Onlar sayesinde beni yönlendirdiler.

(11:37):
Ve burada 6 aylık
ben gelecektim, kalacaktım.
Ama dedim ki ya yüksek lisansı bir an.
3 şey için Amerika'ya gelmiştim.
3 şey çok istiyordum. Biri dili öğrenmekti kesinlikle.
İkincisi yüksek lisansı yapıp burada yapmaktı.
Üçüncüsü de
gezebilmekti.
Ve ben bu için de yaptım.
Dili öğrendim. 1,5-2 yıl içerisinde
dilim iyice çözüldü.

(11:59):
Master yaptım.
Ama Master hakkında da çok düşüncem
çok bir ön bilgim yoktu. Yine bir Türk sayesinde
bir kız vardı.
O buradaki bir üniversitede
yüksek lisansı yapıyordu. Bana söyledi.
Ben de o yüksek lisans sınavlarına girdim.
Dil sınavlarını.
O sınavları geçtim ve yükseyi yaptım.
1,5 yıl yüksek lisansı sürdüm.
Mezun oldum.

(12:21):
Tabi dediğim gibi
paylaşımlı yani bir evin odaları var.
Bir evi paylaşıyorsunuz.
Ona rağmen yüksek kiraları
ödüyorsunuz. Ama hava hep böyle.
Yazın böyle, kışın böyle, aşırı sıcak yok.
Aşırı soğuk yok.
Bir daha özel bir iklim var.
Tam yani bizim böyle Ege bölgesi,
Kuşadası, İzmir, Çerşime,
oraları çok andırıyor.

(12:43):
Ama İstanbul'da bir arkadaşım şey demiştim.
Mesela burada deniz olmasa çok ufak, çok sıkıcı bir yer.
Evet, ona da katılabilirim.
Şimdi, Osanacılız çok büyük bir şehir. Her şey var.
Ama Sandia üyetini öyle diyemeyiz.
Mesela ben burada iş bulamadım.
O yüzden Osanacılız'a taşındım.
Üniversite bitti.
Burayıca adapta oldum. Araba aldım.
Bir hayat kurmaya başladım. Part time işler.
Ve çalıştım bu esnada. Getirdim para bitti.

(13:05):
Ama bu işlerde gerçekten zorlu işler.
Bugün var, yarın yok işler.
Bir gün işte biri
garsonluk yapıyor. Benim yerime bakar mısın?
Gidip bakıyordum. İşte biri evini taşıyacak.
Onu yardım ediyorsunuz. Yani tamamen bedeninizi
kullanmak üzere.
Bir hafta sizi çağırıyorlar.
Bir hafta çağırmıyorlar. Yemek daha atabiliyorsunuz.
Birkaç şeyler var böyle. Ama çok da
hayatınızı çıkarabileceğiniz işler değil.

(13:27):
Ben buradan dönme noktasına çok geldim.
Çünkü mezun oldum. İş bulamadım.
Yaklaşık
3,5-4 ay
iş arama süreci oldu ve iş bulamadım.
Ama o zaman o dönemde ben dedim ki
bulamazsam da basar Türkiye'ye dönerim.
Nedir yani dedim. Zaten yapmak istedim.
Şeyleri yaptım.
Tam son dakika artık sondu yani.
Bulamazsam zaten Türkiye'de iş ilanlarına bakıyordum.

(13:49):
Bir şirketle
denk geldik. Ve bana da
sponsor olmayı kabul ettiler. Onunla ilgili
hatta videolar yapmıştım. Altı ay neden
işsiz kaldım diye.
Yine yurt dışına yerleşmek
her şeyi çözer mi adında başka bir video
da yapmıştım. Buradaki zorluklar
şeyler. Bunları bahsetmiştim.
Evet geldiğim gün çok büyük pişmanlık yaşasam da
iyi ki gelmişim diyorum.

(14:11):
İyi ki denemişim. İyi ki bu tecrübeleri
kazanmışım. Yurt dışına
gelecek olan insanlar için de ben açıkçası
kesinlikle bir şans verinlerim.
Herkesin şansı burada farklı oluyor.
Geliyorsunuz burada
çok başarılı insanlar gelip
ben burada yapmak istemiyorum. Çok yalnız bir yer.
Herkes burada yaşayan Türkçe'de hepsi
söyler. Burası çok yalnız bir yer.
Yalnızlığı çok fazla hissettiniz bir yer.

(14:33):
Türkiye'den çok uzak. Her şeyden çok uzak.
İnsanın işkileri daha farklı.
Kimi insana çok. Burası benim tam
yaşayacağım yer derken. Kimi insan.
Harika koşullara da sahip olsa ben burada
yaşamayacağım diyor. Bunu da bence
denemeden buraya gelmeden
keşfetmeden bir şans vermeden bence
kimse bilemez. Herkesin farklı bir şansı
oluyor. O yüzden gelip
çok güzel şeylerde siz bulabiliriz. Çok zor

(14:55):
şeylerde. Mesela şimdi Damla
kısal arkadaşım. O şimdi buradaki 3.
haftası. Ben olduğum için tabii
ki ben biraz daha yönlendirebiliyorum.
İşte bak eyleti böyle yaparsın. Araba
böyle yaparsın. İşte okul bu olabilir.
Yüksek lisans bu iş bu olabilir.
Böyle böyle biraz daha yönlendirmeye
çalışıyorum. Bu tecrübe menazından
onunla paylaşıyorum. Ama kimse benim
gibi kimseyi tanımasanız bilmeseniz

(15:17):
dahi bence ben
Amerika gelmek istiyorsanız bir şans veririm
derim. Her ne kadar ilk gün
çok büyük pişmanlıklar duysam da
şimdi geri dönüp baktım da iyi ki bunları
yapmışım diyorum. Bugün de böyle
bir bilgilendirici video yapalım.
İstedim. Evet harika
manzara var. Şimdi artık biz de
bu manzaranın biraz tadını çıkaralım.
Yine bu seyahat ettiğimiz

(15:39):
videoda izlemek isterseniz onunla
ilgili de ayrı bir video yapacağım. Başka bir
yayında görüşmek üzere.
Bir sonraki videoda görüşmek üzere.
Advertise With Us

Popular Podcasts

Stuff You Should Know
The Joe Rogan Experience

The Joe Rogan Experience

The official podcast of comedian Joe Rogan.

Dateline NBC

Dateline NBC

Current and classic episodes, featuring compelling true-crime mysteries, powerful documentaries and in-depth investigations. Special Summer Offer: Exclusively on Apple Podcasts, try our Dateline Premium subscription completely free for one month! With Dateline Premium, you get every episode ad-free plus exclusive bonus content.

Music, radio and podcasts, all free. Listen online or download the iHeart App.

Connect

© 2025 iHeartMedia, Inc.